Sorular ve
‘müşkülpesent’ cevaplar
Yalnız
kaldığınızda merak ettiğiniz, sizi yatağınızda fıldır fıldır döndüren o sorular
ve rahatlamanızı sağlayacak cevapları – bir nebze küçük düşmeniz de mümkün.
***
Hep yeniden
bulabilir mi insan, hep sürdürebilir mi?
Tutumlarınızı
ayrıcalıklı bir coşkunluğa dayandırıyorsunuz ama ne kadar süre, nereye kadar?
Aşmaya çalıştığınız
ne, kendi özdeviniminiz mi?
***
Yaşama dair
kurallarımız var, kesikli ve kesiksiz çizgilerimiz, bir de kırmızı olanlar.
Kalıyorsak da, gidiyorsak
da biz hep haklıyız. Kurallarımıza uydurduk çünkü yaşadıklarımızı,
yaptıklarımıza uygun kılıflarımız vardı ya da kılıflarımıza uygundu çaldığımız
minareler. Biz haklıyız, biz o kadar çok haklıyız ki; gitmek ya da kalmak bile
hafif birer mükafat olur davranışlarımıza; biz geri dönebilecek kadar haklıyız.
Haklı olabilmeyi
öyle inceden tasarladık ki; genel eylem kuralları bile koyduk kendi
kurallarımızdan ayrı; hatta daha da ileri gittik yeri geldiğinde, o kuralları
zaten var saydık bizden hariç şekilde..
Yeniden bulabildik bu yüzden, gittiğimizi kabul etmemiştik çünkü.
Gelmemiştim ki diyen bizler, nasıl kabul edebilirdik ki gidişimizi? Gelmeyen ve
gitmeyen bizler, nasıl yapabildik bilemiyoruz ama, geri dönmeyi becerebildik.
Ve ‘haddimiz olmayanmış gibi gözüken’ şeyleri yapmaya alışık ‘şımarık’ bizler
öyle ileri gittik, öyle, öyle çok ileri gittik ki, geri dönebilmekle kalmadık
bir de yeniden bulabildik. Hep
sürdürülebilir mi diye sormayınız bu yüzden, sürdürülememesi için bir neden
var mı? Bunca imkansızı gerçekleyebilen bizler, bunun mu üstesinden
gelemeyeceğiz, ne dersiniz?
*
Bizler umutsuz
bir coşkunluktan çıkmadık ki yola coşkunluğumuzun ayrıcalıksız olduğunu
söyleyebilsin herhangi biri. Büyük
mutluluklar gibi büyük acılar da küçük bir hamlenin önderliğinde doğarlar. Küçük
hamlelerimizin zamanı her koşulda belirsizdir. Süre bizim heyecan kaynağımız,
bir nevi adrenalinimiz olduğundan, nereye
kadar ve ne kadar süre soruları
bizim kurallarımız çerçevesinde anlamsız birer çöp yığınından başka bir şey
değildir.
*
Bir derdi
kendinde ve başkalarında bulunduğu biçimiyle ortaya koymak bizler için uygun
bir şey olsa bile buradan yola çıkılarak ulaşılacak sonuç yaşanmış bir eleştiriden
başka bir şey olmayacaktır. Ki bizler
asla kendimizi eleştirmeyiz. Eğer eleştirseydik aynalarımızın değişmez
oyunları bozulabilirdi ve saklamaya çalıştığımız uyumsuzluğumuz ortaya
çıktığında kendi kendimizi aşmamızı engelleyebilirdi. Aşmaya çalıştığımız şey aynanın bize gösterdikleridir; devinim ise
bizler için karşı konulabilirdir.
Nilgün
Nilgün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder