(...)
Eğer tüm bunların
asıl nedeni uyumsuzluksa, söyleyebileceğim tek doğru yaşamın özünde bir çelişki
olduğudur. Hangi akıl sınıfından, hangi duygu güdümünden bakarsak bakalım;
seçim zorunluluğu üzerimize yükleniyorsa çelişkinin kaçınılmaz olacağını
görebiliriz. Bu çelişkiler bazen sadece kırmızı yada siyahın seçiminden
ibaretken, çoğu zaman daha karmaşık kılıklarla karşımıza çıkar. Bu karmaşaya
ayak uyduramayanlarımız uyumsuz damgasına layık görülürken, karmaşanın
kendisinin ‘uyumsuzluğu’nu gözden kaçırırız ya da büyük olasılıkla görmezden
geliriz. Yaşamın tamamının sürekli bir seçme işleminden ibaret olduğunu
söylememiz yanlış olur kuşkusuz. Fakat süregelen uyumsuzluk göz önünde
bulundurulduğunda seçmeden yoksun bir yaşam tasarlayamayacağımız da ortadadır.
Öyleyse yapmamız gereken uyumsuzluğa
uyum sağlamaktır. Evrendeki en çözümlenemez çelişki de, kanaatimce bundan
başka bir şey değildir.
‘Konuşmak
düzeltmektir’ diye düşünenler kurduğumuz bu ‘uyumsuzluk-seçme-çelişki’ düzeneğini sözcüklerle kırmaya
çalışırlar. Fakat unutmayalım ki sessizlik bir anlam içermeseydi, bugün anlam
kavramının tek tutarlı şahidi sözcükler olabilirdi. Benim inancıma göre
evrendeki bu üçlemenin kırılmasıyla alakalı tek ve en güçlü ihtimal
sessizlikten doğacaktır. Sözcüklerin yarattıkları anlam karmaşalarıyla sadece
çelişkilere ve dolayısıyla uyumsuzluğa hizmet ettiği bir zaman diliminde sessizlikten
başka çare aramak pek mümkün gözükmemektedir.
Uyumsuzluk çağın yarasıysa ve sözcükler bu yarayı kaşıyan tırnaksa,
bunca özenle kaşınan yaranın en sonunda haz vermeye başlayacağını görememek
için bir nevi kör olmak gerekir.
Uygulanabilirlik
açısından bakıldığında; seçimler ve çelişkiler içerisinde sessizliği tercih
etmek çoğu zaman adaletsizliklere neden olacağından, ilk etapta sadelikten yana
olmak ve bu doğrultuda çözüm oluşturmak en uygun yol gibi gözükmektedir. Bu
mutsuz bir akıl düzeninin iki yüzlülüğünü temellendirecek olsa da; bunu sınırlı
bir koşulun acısına yeğ tutmak gerekmektedir.
Uyumsuzluğa uyum sağlamamak adına, kelimelerimizi sadelik
içinde susalım.
(...)
Nilgün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder